30 Ekim 2014 Perşembe

FED Bitti Dedi, Altın Dibi Gördü!

FED, olumlu eğelen ekonomik veriler ve ABD ekonomisinin beklenenden fazla büyümesi ile dün varlık alım programını bitirdiğini açıkladı. Varlık alım programının sonlandırılması ile birlikte Amerikan doları güçlendi ve altın talebinin düşmesine bir kere daha neden oldu. Bu düşüş ile altın tutunmaya çalıştığı 1,220 dolar seviyelerinden üç haftanın en düşüğüne geriledi.

İş gücü piyasasında meydana gelen gelişmeleri gerekçe göstererek FED, dünkü toplantısında varlık alım programını bitirdi. Daha önceden faiz oranlarının "kayda değer bir süre" düşük tutulacağın ifadesini kullanan FED Başkanı Janet Yellen'ın 6 Ekim'deki açıklaması sonrasında, dolar endeksi en yüksek seviyelerine ulaştı. Dünyanın en büyük altın tüketicisi olan Çin ise, değerli metal ihracında bir artış araştırması gerçekleştirmeye koyuldu.

FED yetkilileri istihdam oranındaki artışı göz önünde bulundurarak, küresel finans piyasalarındaki son dönemde yaşanan karmaşıklığı göz ardı etti ve planları doğrultusunda tahvil alım programını sonlandırdı. Yükselen faiz oranları ise altının çekiciliğini düşürdü. Güçlü dolarda her zaman olduğu gibi altına olan talebi düşürdü.

Uluslararası piyasalar da FED'in kararları ile yön bulurken, Amerikan dolarında yaşanacak olan birkaç günlük fiyat hareketinin, altının yılsonuna kadar olan seviyesini belirleyeceği ifade ediliyor. Spot altının onsu % 0,6 oranında düşüş ile 1,204 dolar seviyesine gerilerken, ilerleyen saatlerde 1,201 dolar seviyelerine kadar geriledi. Bu seviyeler ise 6 Ekim'den bu yana gördüğü en düşük seviye olarak kaydedildi.

Düşüş devam ediyor ve Kapalıçarşı'da 24 ayar külçe altının gram satış fiyatı 85,35 liraya düştü. Cumhuriyet altınının satış fiyatı ise 579 lira oldu. Çin hükümeti ise ülkenin ticaret verisindeki düzensizliklerin artış göstermesi ile kıymetli metal ihracatlarının 7 kat yükseliş göstermesi ile ilgili araştırmalar başlattı.

23 Ekim 2014 Perşembe

Dünyanın En İlginç 2 Uçağı

Birçoğumuz atlatmış bile olsa uçuş korkusuna sahipti veya hala sahip. Tüm bunları bir kenara bırakın ve şunu düşünün: Ya üretilen o uçakların ilk uçuşuna katılanlardan olsaydınız ne hissedersiniz?

Yapılan bazı araştırmalarla dünyanın en ilginç uçakları listelenmiş. Kimisi başarılı olsa bile kimisi daha ilk uçuşunda paramparça olmuş. İşte bu uçakları sizlerle paylaşmak istiyorum ve gerçekten ilginizi çekeceğini düşünüyorum:

Caproni Ca.60 Noviplano



İtalyan mühendis Giovanni Battista Caproni tarafından transatlantik uçuşlar için Caproni Ca.60 Noviplano isimli bir uçak tasarlanmış. Bu uçak 100 yolcu kapasiteli, 9 kanatlı ve 8 motorlu bir uçaktır. Görüntüsü bir gemi veya uçaktan çok daha farklı olan bu uçak, dengede durabilmek için iki tarafından iki adet dubaya ihtiyaç duyuyor. Toplamda 8 kişilik mürettebat ile uçan Caproni Ca.60 Noviplano, 23,45 metre uzunluğunda ve 9,15 metre yüksekliğindeydi.

Dolu ağırlığı ise 26 bin kilogram olan bu uçak, 30 metre kanat açıklığına sahip. Sıvı soğutmalı 400 beygir gücündeki Liberty L – 12 V12 motorlarıyla havalanan Ca60, ilk kez 1921 yılında havalandı. Ancak ilk uçuşunda düştü ve paramparça oldu. Şans yakalayamayan bir hava aracı olmasına rağmen, kalabalık transatlantik uçuşlarının öncüsü olarak kabul edilmekte.

Hazar Denizi Canavarı (Ekranoplan)


Rusların soğuk savaş zamanında yarı uçak yarı gemi olarak geliştirdikleri gizli bir askeri projenin kod adı, Hazar Denizi Canavarı'dır. 1960'lı yılların ortalarında Amerikan casus uyduları tarafından tesadüf eseri tespit edilmeden önce varlığından kimse haberdar değildi. 20. yüzyılın sonuna gelindiği zaman ise olay çözüldü. Bu canavar aslında Sovyet lideri Nikita Kruscev'in yakın arkadaşı olan Aerodinamik Uzmanı Rostislav Alekseyev'in geliştirdiği ve Ekranoplan olarak nitelendirdiği yeni bir tür hava taşıtıydı.

Ekranoplan, sürekli olarak denizin 15 – 20 metre kadar üzerinden uçup, hızlı bir hareket kabiliyetine sahipti. Ayrıca az bir yakıt tüketimi vardı. Tam olarak havada olmadığı için hem hava radarları hem de tam olarak su üzerinde olmadığı için denizaltı sonar, radarları tarafından tespit edilemiyordu.birkaç değişik modelde Ekranoplanlar, Soyvetler donanması tarafından uzun yıllar boyunca asker ve mühimmat taşınması için kullanıldı.

400 – 500 kişi kapasiteli ve bir seferde yüzlerce ton taşıyabiliyordu. Soğuk savaş bittikten sonra maliyetleri ve bakımsızlıkları sonucunda proje askıya alındı. En büyük handikap ise dalgalı denizlerde uçuşunun riskli olmasıydı. Gemi taklidi yapan uçaklara verilen isim

20 Ekim 2014 Pazartesi

İstanbul'un Yanan Tarihi Mekanları

Taşı toprağı altın dediğimiz, tarihin en güzel yapıtlarını bulunduran İstanbul'da son 10 yılda yanarak kaybolan tarihi mekanları biliyor musunuz?

İstanbul'da son 10 yılda meydana gelen yangınlarda bildiğimi bilmediğimiz birçok tarihi mekan küllere karıştı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi 1510 yılından 2000 yılına kadar 648 yangın listeledi ama bunun dışındaki son yangınların bu listede yer almadığı da dikkat çekiyor. Üsküdar'da Fethipaşa Korusu içinde bulunan Hüseyin Avni Paşa Köşkü'nde meydana gelen yangın sonrasında akla yanan tarihi mekanlar geliyor ve araştırma yapılıyor.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin web sitesinde yer verilen yangınlar 300 bin yıl öncesine kadar uzanıyor ve bu yangınlar "dünyada benzerine rastlanmayan birer dram" olarak tanımlanıyor. Böyle tanımlanmasının yanı sıra dikkat çeken bir durumda yangınların hep elektrik kontağı kaynaklı olması...

İşte İstanbul'un küllere karışan tarihi mekanları:

Gaziosmanpaşa Okulu


Beşiktaş, Ortaköy'de yer alan ve otel yapılmak amacı ile boşaltılmak istenen bu ilköğretim okulu, 2002 yılının Temmuz ayında "elektrik kontağı" sebebiyle çıkan yangında tamamen yandı. Yangın sonrası yetkililer yapının tekrar yapılacağı ve eğitim binası olarak işlevini sürdüreceği yönünde açıklamalar yaptı. Ama şu an burada bir otel inşaatı bulunuyor.

Haydarpaşa Garı


Tarihi görkemiyle sizi karşılayan Haydarpaşa Garı, 28 Kasım 2010 tarihinde yandı. Tarihi yapının çatısı tamamen yanarken, bu arazinin otel, turizm, ticaret gibi kullanım amacıyla devredilmesi konuşuluyordu. Yangından sonra basın ve kamuoyunda otel yapılması nedeniyle yakıldığı iddiaları gündeme geldi. Bu iddialara yanıt olarak Haydarpaşa Garı'nın tekrardan restore edileceği açıklandı. Yangının ise elektrik kontağından kaynaklandığı belirtildi. Üzerinden 4 yıl geçmesine rağmen bugün hala bir onarım yapılmayan gar için, düşünülen proje Belediye ve koruma kurulunca da onaylandı.

Kılıç Ali Paşa Camii


11 Şubat 2011 tarihinde restorasyon sırasında Kılıç Ali Paşa Camii'nin çatısında yangın çıktı. Bu yapı, 1580 yılında Mimar Sinan tarafından yapılmıştır. Diğer iki yangında da olduğu gibi yangının çıkış sebebi elektrik kontağı olarak gösterildi.

Hünkar Kasrı


19 Şubat 2011 tarihinde Beyazıt Camii'nin avlusunda bulunan ve tamamen ahşaptan yapılan bu tarihi bina da yangına esir oldu. Yine elektrik kontağından çıkan bu yangın sonucunda binanın üst katı küle dönüştü.

Kapalı Çarşı Kapısı


23 Aralık 2012 tarihinde, tarihi Kapalı Çarşı'nın Örücüler Kapısı'nda da yangın çıktı. Bu bölümün özel güvenlikçilere ait olduğu biliniyordu.

Cağaloğlu Müdürlük 25 Aralık 2012 sabahının erken saatlerinde Cağaloğlu'ndaki 1865 yılında yapılan 5 katlı İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü binası tamamen yandı. 147 yıllık tarihi binanın yine elektrik kontağı yüzünden yandığı açıklandı.

Galatasaray Üniversitesi


22 Ocak 2013 tarihinde 142 yıllık bu tarihi üniversitede büyük oranda yandı. Yangının sebebini bence tahmin edebilirsiniz. Her zamanki gibi elektrik kontağından kaynaklandığı açıklanırken, şu anda yanan binanın restorasyon projesinde betonarmeye dönüştürüleceğine dair eleştiriler yer alıyor.

Kara Mustafa Paşa Camii


Karaköy'de 1766 yılında III. Mustafa zamanında saray camisi olarak yaptırılan Kemantaş Kara Mustafa Camisi'nde çıkan yangında şadırvan, tuvalet, kütüphane, sübyan mektebi tamamen yandı. Muhtemelen bu yangında elektrik kontağından çıkmıştır!

14 Ekim 2014 Salı

Türkiye'de Neden Kobani Gerilimi Yaşanıyor?

Son yılların en acımasız terör saldırılarından birinin sahibi, IŞİD. Tüm dünyaya adını duyuran bu terör örgütü, diğerleri gibi dünyada hakimiyet kurmaya çalışıyor. Dünyaya yapılan bu tehditlerin son kurbanı da, Kobani oldu.

Kobani'de IŞİD saldırıları düzenlendi. Bazı Kürt grupları ve IŞİD arasında yaşanan çatışmalar birçok masum insanın da zarar görmesine neden oldu. Dünya'yı sallayan bu çatışma sonrasında gözler Türkiye'ye çevrildi. Peki, neden Türkiye? Türkiye'den bağımsız olmasına karşın, Almanya Başbakanı Angela Merkel Türkiye'yi duyarsızlıkla suçladı. Peki, Türkiye bu konuda ne yapabilir?

IŞİD terör örgütünün, bazı Kürt gruplar ile arasında gerçekleşen çatışma sonucunda, Kobani'ye yapılan saldırılar ülkemizde protesto edilmeye başladı. Hatta bu nedenle, İstanbul ve Ankara başta olmak üzere ülkemizde çeşitli illerde olaylar yaşandı. Onlarca insan ve iş yerine zarar verildi. Bankalar ve ATM'ler tahrip edildi. Kızılay aracı ateşe verildi. Birçok can ve mal kaybı, zararı yaşandı. Ülkemizde bu olayın bu denli protesto edilmesi ise gerçekten üzücü.

Ülkemizde meydana gelen IŞİD karşıtı gösteriler adeta bir terör eylemine dönüştü. Birçok ilde sokağa çıkma yasağı getirildi. Buna rağmen birçok kişi yaralandı. Göstericiler ağırlıklı olarak Kürt vatandaşlar ve Kürtlerin yoğun yaşadığı iller dışında eylemlere bazı sosyalist partiler, sol örgütler, sendikalar, öğrenci grupları, kadın örgütleri ve aydınların destek verdiği biliniyor. İstekleri ise Suriye'nin kuzeyindeki diğer bölgeler Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi üzerinden gelecek askeri yardımın ulaşması için Türkiye toprakları üzerinden Kobani'ye doğru bir koridor açılsın. Türkiye'nin IŞİD'e verdiği iddia edilen desteğin kesilmesi ve Türk ordusunun Kobani'ye kara harekatı yapmaması isteniyor.

Kürt siyasetçiler, IŞİD'in Kobani içine girmesi ve Türkiye'den beklenen adımların atılmaması üzerine Türkiye'de sokak eylemi çağrısı yaptı. Ama bu eylemlerde ölüm ve şiddet olayları meydana geldi ve HDP'li bir heyet, Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan ile görüştü ve basın açıklaması yaptı. Açıklamada hükümet eleştirildi ve "şiddet, yakma, yıkma asla olmamalıdır" dendi. KCK tarafından yapılan açıklamada ise eylemler desteklendi ama Atatürk büstü, Türk bayrağı ve okullarına saldırı düzenlendi iddiaları eleştirildi.

Hükümet ise Türkiye'nin IŞİD'e kesinlikle bir destek vermediğini dile getiriliyor. Kobani'ye silah yardımı ise her şeyden önce YPG'nin, Türkiye'nin yıllardır savaştığı PKK ile bağlantılı olması nedeniyle gündemde değil.

Ülkemizde yapılan eylemlerde hem güvenlik güçleriyle göstericiler hem de bazı yerlerde göstericilerle onlara karşı çıkanlar arasında çatışmalar meydana geldi. Göstericiler taş, sopa, Molotof kokteyli ve havai fişek kullandı. Göstericilerle onlara karşı olanlar arasında başlayan çatışmalar her iki taraftan da taş, sopa, kesici alet ve silahlı saldırıya dönüştü. Bu da ölümlere neden oldu. Ölümlerin bir bölümü eylemcilerle Hüda – Par yanlıları arasında çatışmalardan kaynaklandı.

Hür Dava Partisi, 2013 yılında kurulmuş, ağırlıklı olarak Kürt illerinde faaliyet gösteren ve İslami çizgiye sahip bir siyasi parti. Kamuoyunda ise Hizbullah örgütünün partisi olarak bilinse de, parti bunu kabul etmiyor. Ama partinin kurulması Mustazaf – Der adlı Hizbullah örgütüyle bağlantılı olduğu gerekçesiyle kapatılması ardından gerçekleşti. Partinin genel başkanı ve kurucu kadroları, bu derneğin yöneticileri oldu.

KCK eylemlere devam edilmesini istiyor. HDP'liler de eylemlerin devam etmesini isterken şiddet olaylarından uzak durulması isteniyor. HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Abdullah Öcalan'ın kendisine gönderdiği mesajında, diyalog ve müzakereye hız verilmesini önerdiğini açıkladı. Eylemler bir süre daha devam edecek gibi görünüyor. Ama boyutu ve yöntemleri, Türkiye'nin Kobani'yle ilgili izleyeceği politikalara ve Kürt siyasetçilerin politikalarına bağlı!

Eylemler ise kesinlikle çözüm sürecini olumsuz etkiliyor. PKK liderlerinden olan Murat Karayılan, 23 Eylül'de Kobani'deki saldırılar nedeniyle Türkiye'yi suçladı ve sonrasında "bizim için süreç bitmiştir" dedi.

Abdullah Öcalan'ın kardeşi Mehmet Öcalan ise ortada bir müzakere süreci olmadığını belirtti ve "çözüm için 15 Ekim'e kadar biz bekleriz" dedi. Öcalan 9 Ekim'de müzakere ve diyalog çağrısında bulunurken, hükümet tarafından yapılan açıklamalarda eylemlerin çözüm sürecini tehlikeye attığı belirtilerek Kürt tarafı sert bir dille eleştirdi.